KARA
TURLARI
GEMİ-NEHİR
TURLARI

Modern Zamanların Pompei'si Çernobil

İşlerim dolayısıyla birçok sefer seyahat ettiğim Ukrayna’da en merak ettiğim yere gidebilmek için özel bir seyahat yapmam gerekmişti. Dünyanın en önemli facialarından birinin yaşandığı Çernobil Nükleer Santrali’ni gezebilmek için özel başvuruların en azından yirmi gün önce yapılması gerekli. Günümüzdeki radyasyon oranı bile insan yaşamını tehdit edecek düzeyde.Patlamanın yaşandığı dönem çocuk denecek yaşta olmama rağmen Çernobil felaketinin yaşandığı günü halen hatırlarım. Nükleer enerjinin daha ne olduğunu bile bilmediğimiz zamanlarda ülkemizde bu facia ilk başta algılanamamıştı. Hatta halkı rahatlatmak için o zamanki ANAP hükümetinin Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral'ın radyasyonlu çayı içmesi bile gözümün önünden uzun süre gitmedi. Günümüzde oldukça artmış olan kanser oranlarına baktığımda ve ülkede çoğumuzun bir sevdiğini kanser yüzünden kaybettiğini göz önünde bulundurduğumda o günleri düşünmeden edemiyorum…

Ukrayna’ya o kadar seyahat edince Çernobil'i

görmeden dönmek istemedim ve seyahatimi önceden planlayıp pasaport bilgilerimi Ukraynalı dostum Xilinx'e yolluyorum.  Resmi makamlardan izin alınması ve seyahatin programlanması için 20 günlük bir süreye ihtiyaç var. Tabii en çok talep gören yerlerden biri olmadığı için tarihi de ayarlamak önemli. İngilizce anlatım yakalamam imkânsız gibi bir şey ve seyahat tarihlerimi o turun organize edileceği güne göre düzenlemem gerekiyor. Xilinx de görmemiş o bölgeyi ve bana gönüllü çevirmenlik yapmayı kabul ediyor. Bir günlük seyahatin bütçesi oldukça yüksek. İkimiz için 600 dolar ödüyorum ama bu deneyim için fazlasıyla hak eden bir rakam.

Sabah çok erken saatte Xilinx ile buluşuyoruz ve beni turun hareket noktasına götürüyor. Çıkmadan önce polisler geliyor, pasaport kontrollerimiz yapılıyor ve Rusça bir feragatname imzalatıyorlar. Bu ülkede beni hep şaşırtan olaylardan birisi de lisan. Kendi anadilleri olmamasına rağmen kafelerde bile siparişi Rusça veriyorlar. Sadece ülkenin batısındaki Lviv şehrinde Ukraynacanın gerçek anlamda kullanıldığını gördüm.

 

Feragatname imzalamanın sebebi ise radyasyon. İnsan vücudunun radyasyondan etkilenme sınırı 0,5 rem ama biz gün içinde 22,5 rem radyasyon alacağız. Uzun süreli kalsak gerçekten riskli ama bu kadar kısa bir sürede bizi etkilemeyeceğini söylüyorlar. Zaten gelirken içim içime sığmıyordu ve bu olay beni daha da heyecanlandırıyor.

Çernobil Faciası’nın birinci seviyede etkilediği alan askeri bölge olarak kullanılmakta. Şehirden ilk kontrol noktasına dek iki saat kadar yol yapıyoruz. Yanımızda gelen yerel rehber çok bilgili gözükmüyor ama önemli değil; içeride hem özel rehberler olacak hem de hiç Rusça anlamıyorum. Fotoğraf çekmek ve Pripyat şehrinde olma deneyimi çok daha değerli.  Yol boyunca arkadaşımla sohbet ediyoruz ama aklımın bir köşesinde sürekli Çernobil'le ilgili bildiklerim dolaşıyor. Askeri bölgeye geldiğimizde giriş kontrolleri yirmi dakika kadar sürüyor ve bu esnada ben de fotoğraf çekmeye başlıyorum. 

Facia öncesinde Çernobil Santrali dünyanın en büyük santrali olma yolunda ilerliyormuş. O zaman için aktif olan dört reaktör olmasına rağmen bittiğinde toplam altı reaktör ile SSCB coğrafyasının enerji ihtiyacına çok ciddi anlamda katkı sağlayacak, ülkenin en çok yıldızı parlayan, bölgesiymiş. Reaktörlerin hemen yanında bulunan Pripyat şehri ise Sovyetler Birliği’nin en zengin şehri olarak bilinmekteymiş. Santralin getirdiği zenginlikle beraber tüm Sovyet ülkelerinden gelen en zeki beyinlerin göç ettiği, Doğu Bloğu’nun gelecekteki New York'u olarak hayal edilen, o zaman için 50.000 nüfuslu bir şehirmiş. Rehber yolda gelirken bu olayların belki de batını bir komplosu olduğunu da iddia etti ama ben çok fazla inanmadım.

Gezimiz başlamadan önce bizi bir bilgilendirme toplantısına alıyorlar. Burada santralin patlamasıyla beraber yaşanan facianın boyutlarını anlatıyorlar. En büyük şans rüzgâr olmuş ve bulutlar Kiev’in ters tarafına yolladığı için Ukrayna olaydan alabileceği en az yarayla kurtulmuş. Hiroşima ve Nagazaki'nin toplamının 100 katı radyasyonun havaya dağıldığı faciada sadece üç milyon insan resmi olarak etkilenmiş ama daha sonraki dönemde de 7,1 milyon insanın daha dolaylı olarak etkilendiği söyleniyor. O haritalarda gördüğüm en üzücü olay, radyasyon bulutlarının ülkeden ayrıldığı zamanki yönüydü. Karadeniz'in güneyine doğru bizim ülkemize nasıl ilerlediklerini çok net gösterdiler. Biz ise o dönemde bizi teğet geçti diyorduk. Acaba bizde bu yüzden kaç kişi kansere yakalandı zaman içerisinde?

Toplantının en vurucu anı ise o dönemde yaşanan bir kahramanlık destanı. Facia yaşandığında hızlı bir şekilde bölgeyi boşaltma emri çıkıyor hükümetten. Çevre illerden yüzlerce otobüs geliyor ve kurtarabildikleri herkesi alanın dışına çıkmaya çalışırken Kiev’in itfaiyecileri daha fazla insanın ölmemesi için kendilerini feda ederek ölene kadar reaktördeki yangını söndürüyorlar. Hiçbiri sağ kurtulamamış ama o kahramanlar olmasa facianın boyutu tahmin edilemeyecek seviyeye çıkacakmış.

Artık son uyarıları yapıyorlar ve içeriye giriyoruz. Bu esnada ne kadar şanslı olduğumu öğreniyorum çünkü güvenlik kuralları gereği yağmur yağsa tur iptal edilecekmiş. Üç gün önce yağmur durmuş olduğu için bugün izin çıkmış ama halen nemli olan yerlere basmamamız gerektiği anlatılıyor. Bilmeden gelmiştim ama tur iptal olsaydı buraya gelmek için harcadığım uçak ve otel paraları heba olacaktı. Gerçekten üzülürdüm.

Dolaşmaya başlamadan önce bizi bir radyasyon testine sokuyorlar. Hepimizin üzerindeki oran not ediliyor ve çıkarken ikinci bir teste gireceğiz. Eğer ciddi bir artış varsa karantinaya alacaklarını söylediler. İçerdeki rehber biraz İngilizce bildiği için daha rahatım. Her seferinde Xilinx'e tercüme et baskısı yapmıyorum artık ve açıklamalar bittikten sonra bana kısaca hepsini anlatıyor rehberimiz. Kıyafetlerimizi buradan dönünce çöpe atmamızı tavsiye ediyor. Ben zaten bunu düşünüp son kullanacağım kıyafetlerle gelmiştim, o yüzden benim için sorun olmuyor.

Pripyat’ta dolaşırken kendimi İtalya'nın Pompei şehrinde gibi hissediyorum; facia yüzünden bir anda herkesin olduğu gibi bırakıp kaçtığı bir şehir… Ama geçmişteki zenginliği de bir hayli belli oluyor. Neredeyse 30 senedir çivi çakılmamış, 900 sene daha radyasyon yüzünden kimsenin yaşayamayacağı bu yerleşimdeki binalar hala Kiev şehrinden daha bakımlı görünüyorlar. Facia yaşanmasa nasıl bir yer olurdu, tahmin etmek zor değil. Binalar önemli değil zaten. Esas burada hayatını kaybeden tüm Sovyetlerin en parlak kitlesi olduğunu düşünürsek bu facia maddi olarak ölçülemeyecek yaralar açmış ülkede.

Şehirde beni en çok etkileyen kısımlardan biri, o zamanlar Doğu Bloğu’nda bulunmayan mantıkta yapılmış sosyal tesisler oldu. Ciddi spor salonları, havuzlar, alışveriş merkezleri olduğu gibi duruyor. Lunaparkta bulunan dönme dolap ve çarpışan arabalar bana Amerikan korku filmlerini hatırlattı. Sonradan öğrendiğime göre bilgisayardaki birçok şehir içi savaş oyunu için bu şehrin görüntülerinden esinlenmişler. Evlerden birinin içine girdiğimde gördüğüm yerde duran yarı yanmış bir oyuncak bebek bana bu kadar da olma, koreografi vardır dedirtti ama gerçek olma ihtimali de var.

Birinci bölüm bitince, reaktöre gitmeden, çalışanlar için kurulan sosyal alanda yemek molası veriyoruz. Gelirken sokakta tek tük insan gördüm ve kim olduklarını sordum. Rehberimiz burada 5000 kişinin yaşadığını anlattı. Kanser hastalığından kurtulma şansları artık olmadığı için en azından kendi şehirlerinde ölmeyi seçip buraya geri dönmüşler. Yaşayan ölüler olarak bu şehirde dolaşıyorlar.

Mola yerinde kimse yemeklere dokunamıyor. Herkes yanında sandviç getirmiş ve sularını dahi kendi stoklarından içiyorlar. Ben burada sattıklarına göre sıkıntı yoktur diye yemek ve içki alıyorum ama Xilinx bile uzak duruyor. Yemeğe başlayınca kendi halime gülmeye başlıyorum. Ben bile böyle davranıyorsam Cahit Aral'a kızmamak lazım; Türk olmanın getirdiği bir rahatlık bu sanırım. Ama yine de tehlike olsaydı satmazlardı herhalde diye düşünüyorum.

Son durağımız reaktör. 200 metre kadar yakınına gelince radyasyon ölçüm cihazı ile havayı ölçüyor rehberimiz: 24,5 rem. İnsanın dayanma sınırının yaklaşık 50 katı. Garip bir his bu, bu kadar kısa sürede tehdit olmadığını bilmeme karşın sanki ölüme meydan okuyormuş gibi geliyor. Garip bir huzur var içimde.

Santral dönüşü çok mutluyum. Hayatımda unutamayacağım günlerden birisi daha bitiyor. Xilinx'e teşekkür edip vedalaşıyoruz ve son gecemi geçirmek üzere şehirdeki en sevdiğim mekânlardan olan ArtCafe 44'e gidip biraz caz dinliyorum ve ertesinde Kiev gece hayatına devam ediyorum. Sabaha uçağım erken olduğu için çok fazla uyuma şansım zaten yok. Yaşamanın tadını çıkarıyorum

Çernobil: Modern Zamanların Pompei'si - Filmini izlemek için tıklayın

 

 

Tarih:

10 Haziran 2019

Paylaş:

BENZER HABERLER

KUZEY KORE’DE PSİKOLOG OLSAYDIM - Şeniz Pamuk

Kuzey Kore’de ezberlerimiz bozuldu. Uzun yıllar boyunca klinik psikolog olarak çalışınca insanın çevreyi ve insanları algılama şekli farklılaşıyor ister istemez. Nepal’e gittiğimde ergenliğe girmemiş kızlar arasından seçilen ve Tanrıça konumunda bir sarayın i&... Devamı...

Modern Çağın Sıradışı Gezgini

Modern Çağın Sıradışı Gezgini Efe Tanay   Modern çağın sıra dışı gezgini adıyla tanıdığımız Efe Tanay,  lkel Afrika kabile ziyaretlerinden, Budist rahiplerle tapınaklarda yaşadığı anılarına ve sıra dışı vahşi hayvanlarla temaslarına varıncaya kadar birçok ilgi &ccedi... Devamı...

BENZER TURLAR

2350 YERİNE 1950 EURO

Polonya: Tarih ve Müziğin İzinde 15 Haziran 2024 - 23 Haziran 2024

Küllerinden yeniden doğmayı bilmiş Leh halkının destansı hikâyesine tanık olacağımız Polonya...  

1950 € Detay

Türk Hava Yolları İle!

Japonya: Sonbahar Renkleri - Momiji Gari 12 Kasım 2024 - 22 Kasım 2024

Momijigari döneminde, Uzakdoğu’nun kendine özgü kültürüyle gezginleri cezbeden gizemli adası Japonya...

5900 $ Detay