Halikarnaslı Büyük Herodot’un sözlerinden yola çıkarak söyleyebiliriz ki: “Mısır’a Tanrı’nın en büyük armağanı Nil’dir, Nil’in tarihe en büyük armağanı da Mısır.” Bu ifade, yalnızca bir coğrafi tespitten ibaret değildir; aynı zamanda Mısır kültürünün özü olan “nilotik” yaşam biçimini de tarif eder. Çölün ortasında uzanan bu verimli nehir, bir medeniyetin yalnızca tarımsal değil, dini, mimari ve entelektüel temellerini de şekillendirmiştir. Yüzölçümü bir milyon kilometrekareyi bulan Mısır’da, yaşam yalnızca Nil Vadisi boyunca uzanan yaklaşık elli bin kilometrekarelik dar bir şeritte mümkün olmuştur. Bu sınırlandırılmış alan, insanlık tarihinin en büyük uygarlıklarından birinin doğuşuna sahne olmuş; kıtlıkla verim, ölümle ölümsüzlük, çöl sessizliğiyle tapınak görkemi bu dar alanda iç içe geçmiştir.
İşte biz de bu büyüleyici coğrafyanın, tarih boyunca ayakta kalmayı başarmış kadim kültürünü yerinde deneyimlemek için yola çıkıyoruz.
Bu Seyahatte Neler Yaşayacağız?
• Nil Nehri boyunca sakinliğin, tarihin ve doğanın iç içe geçtiği görkemli bir tekne yolculuğuna çıkacak; Edfu, Kom Ombo ve Philae Tapınakları’nda Antik Mısır ile Yunan sanatının Helenistik dönemdeki zarif birlikteliğine tanıklık edeceğiz. Gün batımında nehir kıyısında süzülen manzaranın büyüsüne kapılarak, dünyanın en kadim su yollarından birinde huzuru hissedeceğiz.
• Luksor ve Karnak Tapınakları’nın sütunlar arasında yükselen sessiz gücünde, Yeni İmparatorluk Dönemi’nin ihtişamını hissedecek; Krallar Vadisi’nin kaya mezarları arasında firavunların ölümsüzlüğe yürüyüşüne eşlik edeceğiz.
• Ebu Simbel Tapınağı’nda, II. Ramses’in iktidarını yücelten dev heykeller karşısında Mısır’ın politik görkemine tanık olacak; Kadeş Savaşı sonrasında Hititlerle kurulan diplomatik dengenin izlerini yorumlayacağız.
• Dendara Tapınağı’nda Tanrıça Hathor’a adanmış astrolojik kabartmalar ve özgün rölyeflerle süslenmiş salonlar arasında, Antik Mısır’ın daha az bilinen sanatsal mirasını keşfedeceğiz.
• Kahire’deki Büyük Mısır Müzesi ve Ulusal Medeniyet Müzesi’nde; Tutankhamun’un hazinelerinden kraliyet mumyalarına kadar uzanan binlerce yıllık tarihin izleri arasında büyüleneceğiz.
• Kıptî Mahallesi’nin dar sokaklarında, Hz. İsa ve Hz. Meryem’in Mısır’a kaçış efsanesine ev sahipliği yapan kutsal mekânlarda yürüyerek, erken Hristiyanlığın bu topraklardaki izlerini anlamlandıracağız.
• El-Halili Çarşısı’nın labirent gibi sokaklarında kaybolacak, baharat kokuları arasında naneli çay (çay bin nane) ve Mısır usulü sahlep gibi geleneksel tatları deneyeceğiz.
• Sakkara, Dahşur ve Gize üçgeninde; Basamaklı Piramit’ten Yamuk ve Kızıl Piramit’e, oradan Keops’un gölgesine uzanan bir çizgide Mısır mimarisinin evrimini izleyecek, taş bloklar arasında yükselen mühendislik dehasını çözümleyeceğiz.
Egzotik yapısı bozulmadan, ritüellerin sesi çöl kumlarına karışmadan,
Nil’in kıyısında kurulan şehirler zamanın ağırlığı altında ezilmeden;
kısacası Dünya Değişmeden,
Firavunların izlerini takip ederek, gökyüzüne yükselen piramitlerin gölgesinde, anıtlarla konuşan bir geçmişe doğru egzotik bir yolculuğa çıkıyoruz…
Yorumlar
Yeni Yorum