Küba, Karayipler’in ortasında yalnızca bir ada değil, bir idealler sahnesi, bir hafıza mekânı, bir efsanedir. Sokaklarında yürürken, taş döşeli caddelerin gölgelerinde Fidel’in haykırışları, Che’nin kararlı bakışları ve halkın özgürlük türküsü hâlâ yankılanır. Devrim Meydanı’nda, Che Guevara’nın silueti göğe uzanırken, Camilo Cienfuegos’un gülümseyen yüzü “Vas bien Fidel” sözleriyle bir ulusun yolunu aydınlatır. Domuzlar Körfezi’nde sergilenen tanklar, tüfekler ve fotoğraflar, genç milislerin dünyayı şaşkına çeviren zaferinin sessiz tanıklarıdır. Santa Clara’da raylardan çıkarılan bir tren, yalnızca bir ordunun değil, bir tarihin yönünü değiştirmiştir.
Küba aynı zamanda duyguların ve sanatın toprağıdır. Trinidad’ın taş sokakları, gecenin bir köşesinden yükselen gitar tınılarıyla zamanın akışını unutturur. Viñales Vadisi’nde sisin içinden yükselen mogoteler, tütün tarlalarının sabırla işlenen kokusunu taşır. Havana sokaklarında, paslı Chevroletlerin kaputu geleceğe değil geçmişe açılır; boyaları solmuş evler, her çatlakta bir hikâye saklar.
Ve bir başka ruh: Ernest Hemingway. Havana’nın deniz kokan barlarında, Floridita’da bir kadeh Daiquiri eşliğinde otururken, sanki onun gölgesi masaya ilişir. La Vigía’daki çalışma odasında, daktilosunun yanında duran kitap yığınları arasında hâlâ cümlelerin titreşimini duyabilirsiniz. Hemingway, “Yaşlı Adam ve Deniz”i bu adada yazarken aslında yalnızca denizden değil, Küba’nın sabrından, inancından ve insanından ilham alıyordu.
Bu yolculuk, yalnızca bir gezi değil; tarih, devrim, sanat ve Karayip güneşiyle dokunmuş bir ruh deneyimi. Burada attığınız her adımda geçmişin yankısını, bugünün coşkusunu ve geleceğe dair umutları bir arada hissedeceksiniz.
Yorumlar
Yeni Yorum